Piyasaların uzun zamandır beklediği ve iki gün süren FOMC toplantısı dün sona erdi. Banka, faiz oranında herhangi bir değişiklik gerçekleştirmediğini açıkladı. Dolar’da değer kayıpları beklenen kadar gerçekleşmedi, Ekim ayı için açık kapı bırakıldı ve istihdam-enflasyon-gelir üçlüsündeki gelişmelerin izlenerek kararların toplantı bazında gerçekleşeceği ifade edildi. Dış gelişmelerin de yakından izleneceği vurgulandı-ki bu durum Çin sonrası çok daha önemli hale geldi. Toplantı sonrasında öne çıkan gelişmeleri maddeler halinde incelemekte fayda var.
1- FOMC beyanatı etkisinin sınırlı kaldığı düşüncesi: Eylül ayında faiz artırımının gerçekleşmeyebileceğine ilişkin algının yoğun olarak Ağustos ayında ön planda çıktığını gördük. Bunlardan birincisi Temmuz sonunda gerçekleşen FOMC beyanatına ilişkin açıklamalar, diğer ise Çin’de devalüasyon ile başlayan panik dalgasıydı. Bu sürecin Dolar’da sert değer kayıplarına neden olduğunu ve FED’in faiz artırımına ilişkin beklentileri törpülediğini takip ettik. Hali hazırda yaklaşık bir aydır fiyatlamalara dahil olan bir beklenti sonrasında Dolar’daki değer kayıplarının çok büyük bir sürprizmiş şeklinde yorumlanmaması gerekiyor.
2- Ekim ayı için açık kapı bırakılması: Toplantı bazında değerlendirme yapılacağı ifadesini destekleyen bir açıklamaydı. Ekim ayında da faiz artırımı gerçekleşebileceği, bunun olması durumunda beyanat sonrasında basın açıklaması yapılabileceği belirtildi. Belirsizliği artıran bir açıklama olmasına karşın, Ekim ve Aralık aylarından öne çıkan vadeli işlem kontratlarına göre hala Aralık ayı. Ancak verilerin hangi yönü göstereceği, gösterse bile üye görüşlerini değiştirmekte bu kadar kısa sürenin yeterli olup olmayacağı merak konusu.
3- FED, 1970 – 2006 yılları arasında 26 faiz artırımı gerçekleştirirken, bunlardan 24’ünde S&P500 endeksi yükseliş yaşadı. %92’lik bir orandan bahsediyoruz. Bu nedenle faiz artırımından çok, sıkılaştırma politikasının yürütülme şekli asıl endişe oluşturması gereken durum. Fakat özellikle gelişmekte olan ekonomilerde kur riskini göz ardı etmemek gerekiyor. Beklentilerin bu tür ekonomileri daha çok yıprattığı düşünüldüğünde artırımın zamanlaması ön plana çıkabilir.
4- Faiz artırım beklentilerinin körelmesini sağlayan süreç, ABD endekslerinin önceki dönemlere kıyasla daha alınabilir seviyelere gerilemesine yardımcı oldu. Bu durum göz ardı edilmemeli. Faizin sabit bırakılmasındaki tutumun istihdam ve gelir rakamlarına pozitif bir etki etmesi beklenebilir. Ancak bu durumun uzun zamandır beklendiği unutulmamalı.
5- Kısa vadeli görünüm yanıltıcı olabilir. Ancak hala Dolar, FED’in faiz artırım beklentileri nedeniyle en gözde para birimi olabilecek durumda. Euro Bölgesi’nde bu durumun konuşulması için oldukça uzun zaman var. Diğer tarafta Çin, “yeni normal” etkilerini zayıflatmak için genişleyici önlemlerini geliştiriyor.
6- Çekici hale gelen Dolar, aynı zamanda enflasyon üzerinde baskı oluşturan unsurlardan biri.
Yukarıdaki grafikte Ekim 2014’te FED’in tahvil alımlarını sonlandırmasının ardından Dolar ve enflasyon arasındaki ters korelasyonun güncelliğini muhafaza ettiğini görüyoruz. Tabi bu süreçte, sadece Dolar etkisi değil, küresel faktörler ve özellikle petrol etkisinin de geçerliliğini koruduğu söylenebilir.
Sonuç olarak, FED faiz oranını düşük seviyelerde tutarak istihdam piyasasını ve doğal olarak enflasyona ivme kazandırma çabasını gösterdi. Ancak şunu da unutmamak gerekiyor; faiz artırımı genellikle ısınan ekonomiyi soğutmak amacıyla kullanılır. ABD’de ne enflasyon, ne büyüme herhangi bir ısınmayı göstermiyor. Bu FED politikasının yanlış olup olmadığıyla ilgili değil, FED amacının ne olduğuyla ilgili. ABD ekonomisinde para politikası araçlarının kullanım şeklinin normale dönme ihtiyacı bunu gereklilik haline getirmiş durumda. Diğer taraftan bakarsak, olası yeni bir krizde hali hazırda krize karşı önlem düzeyinde olan politika araçları nasıl kullanılacak? Bu sorunun cevabını öğrenmek istemeyen ve dev ekonomide olası bir pozitif ivmenin de sonrada başa çıkılması zor rakamlara neden olabileceği endişesiyle bir yandan faiz artırımı düşünürken, bir yandan da pozitif ivmenin az da olsa somut hale gelmesini görmek istiyor. Bu nedenle piyasalar için sıfıra yakın faiz oranları, şimdilik ve tabi verimli kullanıldığı takdirde kutlanacak bir durum olabilir.