Küresel piyasalar uzun bir süredir FED politikalarının ne zaman normale döneceğine ilişkin ipuçları arıyor. Tüm piyasalar ve varlık fiyatları üzerinde etkisini hissettirebilecek gündeme ilişkin beyanat 17 Eylül Perşembe akşamı gerçekleşecek. FED’in faiz artırım konusu birkaç haftadır çok daha belirsiz bir duruma gelmiş durumda. Beyanat en net görüşleri sağlayacaktır, ancak ABD ekonomisi ve küresel piyasalar üzerinde etkili başlıkların tekrar hatırlanması, FED beklentilerinin ve sonraki aşamaların incelenmesinde işimizi kolaylaştıracaktır.
“Petrol”
Petrol fiyatı (ABD tipi ham petrol) 2014 yılı ortasından bu yana düşüyor. Düşüşün kendisi kadar hızı da birçok ekonomi açısından oldukça yıpratıcı bir süreci karşımıza çıkardı. 2008 krizi sonrasında varil fiyatı 33 Dolar’a kadar gerilemişti. 100 Dolar seviyelerine ulaşıp bu bölgede kalıcı olması ise 2 ila 4 yılını almıştı. 2014 yılı ortasından bu yana yaşanan düşüşte ise söz konusu kazançların neredeyse tümü 6 ay içerisinde eridi. Şirket zararları, enerji ihracatı yapan ekonomilerde büyüme ve enflasyon üzerindeki baskı ve bütçe açıkları karamsar tabloyu endişeye dönüştürdü. ABD dünyanın en çok petrol üreten 3 ülkesinden biri. Ürettiğinin çoğunu kendi kullandığı gibi, dışardan da yoğun ithalat gerçekleştiriyor. İç talep oldukça önemli ve talebin yoğun olduğu kalemlerden birinin fiyatının bu denli düşük oluşu, yıllardır canlandırılmaya çalışılan enflasyona engel oluşturuyor.
Yukarıdaki grafikte, 2014 yılında 1-2% arası seyreden enflasyon oranının, petroldeki düşüş sonrasında %0,50 ile %0 arasında sıkıştığı görülüyor. Bu görünüme karşın enflasyon dışında birçok göstergenin FED’in olası bir faiz artırımını destekliyor oluşu, Dolar’da değer kazanımını desteklerken, gelişmekte olan ülke para birimlerinin değer kaybı bu ülkelerin de dengesiz bir zeminde yol almasına neden oluyor. Ayrıca güçlü
Dolar’ın ABD’nin dev şirketlerine oluşturduğu hasar da küçümsenemeyecek boyutta. Petrolde etkili başlıkları hatırlatmak bundan sonraki süreçte takibi kolaylaştırabilir;
- Küresel çapta üretimin artışı (ABD, Rusya ve Suudi Arabistan – OPEC) liderliğinde
- Çin’de büyümeye ilişkin endişeler (Başlık halinde açıklanacak)
- İran’ın nükleer müzakereler sonrası petrol pazarına giriş süreci
- ABD’deki talep ve üretim koşulları (kuyu sayısındaki değişim gibi)
- Küresel talebin, artan arza oranla zayıf kalmayı sürdürmesi
“Çin”
Çin’de büyümenin yavaşlamasına yönelik beklentiler, geçici bir düşünce olmaktan çıkıp “yeni normal” haline gelmeye başlayalı bu sürecin borsa ve emtia piyasasına oldukça yıkıcı bir etki oluşturduğu görüldü. Dünyanın ikinci büyük ekonomisinden bahsettiğimiz için birçok ülkenin talep sıkıntısı yaşaması söz konusu. Ülkenin üretim anlayışından iç talebi canlandırma politikasına geçişi ilk başlarda oldukça hasar yarattı. Emtia fiyatlarında hali hazırda baskı sürerken, son gelişmeler ışığında bu baskı daha da arttı ve bundan en çok etkilenenler gerek Çin gerek emtia talebine yoğun olarak bağlı ekonomiler oldu. Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda, gelişmiş ekonomiler arasında net etkilenen ülkeler arasındaydı.
Yukarıda Petrol ve Kanada Doları arasındaki ilişki görülüyor. Bu örneğini verdiğimiz Yeni Zelanda ve Avustralya gibi emtia kaynaklı ülkelerde benzer tepkiler alıyor. Böyle olunca tek bir örnekte açıklama gerçekleştirilebilir. USDCAD paritesi, grafikte görüldüğü gibi ters hareket ediyor ve petrol fiyatı düştükçe Kanada Doları da değer kaybediyor. Her ne kadar parite seviyesi Kanada ihracatçısı için etkili olsa da, petrolün fiyatındaki düşüş çok büyük hasar oluşturuyor. Bu nedenle, Çin talebinin eksiğinin yoğun olarak hissedildiğini söyleyebiliriz. Avustralya’da bu durum altın, petrol ve demir cevheri olarak karşımıza çıkarken, Yeni Zelanda’da benzer bir durum süt ürünleri için geçerli. Bir bu kadar önemli kısım ise, FED’in faiz artırımından sonra etkili bir tempo yakalayabilmesi için Çin ve petroldeki canlanmayı görmesi gerekli. Çünkü Avrupa tarafı hala yeterli toparlanmayı gerçekleştiremedi.
“Avrupa”
Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) aylık 60 milyar Euro tutarında tahvil alım programını açıklaması sonrasında, özellikle sorunlu ekonomiler diyebileceğimiz İspanya ve İtalya’da kısa vadeli olarak toparlanma gerçekleştiğini gördük. Hatta, Euro Bölgesi’ne bakışı temelinden etkileyen bir sürece imza atan Yunanistan’da bile benzer bir toparlanma görüldü. Ancak finansal sektörü desteklemeye yönelik politikalar reel ekonomiye hala yansımış değil. ECB yöneticilerinin ısrarla vurguladığı maliye politikasının desteğine yönelik gelişmelerde de etkili bir adım atıldığı söylenemez. Yeni bir döngü Avrupa’yı bekliyor. Yunanistan ve İspanya’da seçim, İngiltere’de Avrupa Birliği referandum gündemi ve Avrupa yapısına nasıl bir etkisi olacağı şu an kestirilemeyen mülteci girişleri. Genel olarak Euro Bölgesi’ne yönelik tahminlerden ziyade, toparlanmanın takip edilmesi gerektiği bir süreç oluştuğunu söyleyebiliriz.
Yukarıda bahsettiğimiz üç başlık, en üst kategoride yer alan etkenler. Yan başlıklar olabileceği gibi, aslında sorun olarak nitelendirdiğimiz birçok başlığın doğrudan veya doğrudan olmayan bir şekilde bu üç başlıkla bağlantılı olduğunu görebiliriz. Ancak bu sorunların hepsi değişken, fakat uzun vadede etkili olabilecek maddeler. Bu nedenle FED’in beklentiler doğrultusunda bir karar verebileceği, bu nedenle Eylül beyanatının hala belirsizliklerle dolu olduğu unutulmamalıdır. Başta ifade ettiğimiz gibi, bu sorunların hatırlatılması, FED öncesi ve sonrası görünümde işimize yarayabilecek ve birçok sorununun yanıtını vermemizi kolaylaştırabilecek başlıkların görülmesi amacıyla gerçekleştirildi.